21 Eylül 2018 Cuma

Yenilginin İşlevi

Ksenija Sidorova: V. Monti - Csárdás 
https://www.youtube.com/watch?v=XIJM2kZgYiI 
***
görsel. flickr 
***
Karşıtlar yararlıdır. 
En iyi uyum farklılıklardan çıkar. 
Herakleitos  (Aymavisi)
***
HESPERİDES’ İN ELMALARI
Altın gibi ışıldar ağaçların arasından,
Hesperides’in elmaları!
Ayla delinmiş gece kavisi arasından
Sarı ışığın solgun temrenlerini fırlatırlar,
Buse dolu melteme yönelip
Sallarlar defineyi, altın parıltılı
Hesperides’in elmaları!

Uzak ve ulaşılmaz olsalar da parıldar
Hesperides’in elmaları!
Yalnızca neşe saçan
Dürtükleyen ışığıyla körleşmiş,
Şebnemle örtülmüş, böğürtlenle boyanmış,
Zavallı safdil ölümlü, yolculuktan ürkmüş,
Altın pırıltısına yakında ulaşmayı
Ve sahip olmayı hep düşünür
Hesperides’in elmaları!
Kuşatılmış ve pırıltılı ve asılı,
Hesperides’in elmaları!
Hepsi tastamam, doğa üstü yine de,
Arı sürüsü gibi kümelenmiş.
Teslim olmamış hiçbir erkeğin arzusuna,
Safran ateşiyle tutuşmuş,
Şahane, saldırılmamış, altın
Elmaları Hesperides’in.

Amy Lowell (1874-1925, ABD), çeviren: İsmail Haydar Aksoy
Çevirenin notu: Hesperides, Yunan mitolojisinde altın elmalarla dolu bir bahçenin bakımını üstlenmiş orman perilerinin adıdır.
***
YENİLGİNİN İŞLEVİ
Herkes bir yengi sahibi olmaya çalışıyor; oysa yengiden çok yenilginin yüksek bir işlevi vardır yeryüzünde. Canlıları beslemek için kurulan vahşi ya da değil bütün sofralara oturmak bir yenilgi sonucu mümkün olur.

Yenilginin İşlevi
Yapışkan dilleriyle böcek avlayan sürüngenler, böceklerin yenilgisi olmasaydı yaşayamazdı. Kurbağalar yenilerek yutulmasaydı yılanlar olmazdı ve erkekler birbirine yenilerek en kuvvetlilerini seçmeseydi, dişiler güçlü oğullar doğurmak yolunda alfa erkeği  bulamazdı. Çocuklar “birdir bir”, “yağ satarım bal satarım” ve “beş taş” oyunlarında birbirlerine yenilmeseydi, dünyanın kendileri için yaratıldığı yönündeki narsistik düşüncelerden vazgeçmezlerdi.

Hep yenen insanlarda ne kadar bönlük varsa, sürekli yenilenlerde de bir o kadar derinlik vardır. Yenilerek ayakta kalmak çünkü, zorunlu olarak derinliğine bilmeyi, sabretmeyi, en düşkün yerlerde iz sürmeyi, sesini kesmeyi, “bir gün yenilginin anlamının anlaşılacağı ve o gün takdir göreceği” gibi bir hayali sonsuza dek sürdürmeyi, kendini yenenleri çocuksu bir küskünlükle beraber sevebilmeyi, içteki yenilgi tedirginliğine rağmen, yenginin hoşnutluğunu yaşamak isteyen güçlülerin savaş davetlerini geri çevirmemeyi gerektirir. 
Yenilgi, bir insanı yenemeyecek kadar büyüklüğü ancak olan kesintisiz bir güç demektir. Güçlüler çünkü, seni zayıf bir rakip olarak daima karşılarında görmek isterler. Bir boksörün karşısındaki kum torbası gibidir bu güç. Yumruklar kendini iyi hissettiği zaman gelir vurur, bilmez ki ama, o kötü hissettiği zaman da kum torbası orada durur ya da belki bilir de, torbanın kendisi olmadığında da, çengele asılı duracak, hep duracak kadar bir gücü olduğunu unutur.
Dünyanın kahramanlarını ismi olmayan mağluplar yaratmıştır; anıt ağaçları gübrelerin, simgeleşmiş arabaları tenekelerin, heykel Davut gibi ölümsüz bedenleri hücrelerin, anısına taklar dikilen zaferleri ölülerin, her kulak için tanıdık türküleri bitmiş tükenmiş sevgilerin yaratması gibi.

Viyana’da kappelmeister Antonio Salieri, Mozart’a yenilmiş, o çalarken ardından, yenilgiyi apaçık itiraf eden “ah Allah’ım neden ben değil de o” demişti. Beethoven’in, Liszt’in hocasıydı, elliye yakın operası vardı, “Kıyamet Günü” kantatı ve “Trofonio Mağarası” operası çok şey sayılırdı ve tabii ki bütün orta Avrupa için azımsanmayacak bir ustaydı. Çok kişileri yenerek belki de bu unvanı almıştı. Salieri gibi bir ustayı yenmek Mozart’a iyi gelmiş olmalıydı. Bir devin üstüne çıkmak genç bir besteci için, atlara yapılan iğne gibi doping etkisi yapmış olmalıydı; mesafeyi daha da açmak için pistten çıkmamış, koştukça koşmuş, Salieri bitkinleşirken o yıldız olmuştu. Belki de Salieri olmasaydı, Mozart bu kadar uzak koşamazdı. Salieri Mozart kadar Schubert’i de sevmezdi. Kendisi Mozart’a yenilirken, Schubert’de Beethoven’a yenilmişti. Demek Schubert’in yenilgisi ona, kendi yenilgisini hatırlatıyordu ve böyle bir ortamda aynı kaderi paylaşmışlar arasında sevgi kurulamıyor, daha çok arada bir küçümseme duygusu oluşuyordu. Onun, öğrencisi Beethoven’ı sevdiği kadar, kompozitör Beethoven’ı da sevdiğini düşünüyorum. Çünkü yenilenler, ancak kendilerini yenmemiş yenenleri severler.

Yenilenler, iyice güçten düşüp de yeryüzünden çekildiğinde her şey biter ama. Kum torbası pörsüdüğünde boksörler, böcekler geçip gittiğinde sürüngenler, işçiler grevdeyse kapitalistler çöker. Son ekonomik kriz de öyle olmadı mı? Tüketiciler boğazına kadar borçlandığı halde üretim fazlasını eritemediler, o zaman da üreticiler tükenip bittiler.

Yenilenler olmadan, kimse bir yenginin sarhoşu olmasın, çünkü bir adım sonra yeni yenilenler bulunmak zorunda kalınacaktır ve bunlar da şimdiki yenenler arasından çıkacaktır.
En soylusu onun için kendini yenen olmaktır. Yenilenin de yenenin de sen olduğu, dökülen kanın ve alınan ganimetin içte kaldığı, bir taraftaki gönencin, karşı taraftaki yitikliğin birebir karşılığı olduğunu anlamak için önce kendini yenmek, hayata doğru sonra geçmek gerek.
AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan, Bilim Teknik 28.05.2010

Hiç yorum yok: