***
DÜŞE
ÇAĞRI
Edebiyat, sanat bize güzellikleri sezdirmeli.
Madame Rachilde'in "Güneş Satıcısı"nı "Le Vendeur du
Soleil" bir türlü unutamam, anlatayım:
Paris'in bir köprüsü üzerinde bir satıcı, bağırıyor, dil döküyor, sattığı
nesnenin eşsiz güzelliklerini anlatıyor. Başına toplananlar merakla
bekliyorlar: Nedir acaba o adamın sattığı? En sonunda söylüyor: "Size
güneşi, her gün gözlerinizin önünde duran, ama sizin bakmadığınız, güzelliğini
göremediğiniz güneşi satıyorum. Bakın; bakın! Sizin bütün hülyalarınızdan güzel
değil mi?" Dinleyenlerin çoğu omuzlarını silkip gidiyor, ancak bir kişi:
"Sahi! Ne de güzelmiş!" diyor.
Şairin, hikayecinin o adama benzemeleri gerektir. Bize, gözümüzün önünde duran,
ama alışık olduğumuz için artık fark edemediğimiz güzellikleri anlatmaları,
sezdirmeleri gerekir.
*
Fransız
düşünürlerinden Jules Soury'yi bir gün yolda görmüşler; "Bütün masalları
çürüttüm, yıktım. Masalsız kaldım... Bana masal verin, masal verin bana,
masalsız yaşayamıyorum!" diye bağırıyormuş.. Çıldırdı demişler onun için.
Belki de çılgınlıktan o gün kurtulmuştur. 'NURULLAH ATAÇ'
***
İŞTE SESSİZLİK
SESİMİZLE BULUŞUYOR
İşte sessizlik sesimizle buluşuyor,
Farkında olmasak da.
O şarkılar üzünç iklimi,
Harfler, harfler, harfler,
Harflerin yarattığı bir mutluluk bu..
*
İşte sessizlik sesimizle çarpışıyor,
Tam karşında tutkunluk,
Tam karşımda bir gül,
Tam karşında özlem,
Tam karşımda vurgunluğum,
Tam karşında süvarin,
Tam karşımda sevinç,
Karşı karşıya aşk..
*
Sözcüklerin taşıdığı duygular,
Değiştiriyor insanı ne yapsan.
Gözlerin görmeye başlıyor,
Kulaklarım işitmeye,
Yüreklerimiz çarpmaya, coşkulu,
Yorgunluk, unutkanlığa yazdırıyor kendini.
*
Ben kılıncımı bıraktım,
Sen kalkanını,
Pusatsız kaldık işte..
*
Aşk, aşk, aşk
*
Yengisi gövdesine saklı,
*
Yenilgisi de...
Tuğrul Asi BALKAR
***
DÜŞÜNÜRSEN VARSIN
Goethe’nin
sevdiğim bir deyişidir “ Yapmak kolay, düşünmek zordur! “ İnsanı
diğer canlı türlerinden ayıran en büyük fark, düşünebilme becerisidir. Bugünden
daha iyi bir dünya özlemimiz varsa, çocuklarımıza daha iyi ve daha mutlu bir
ülke bırakmak istiyorsak, günümüzde sahip olduklarımızdan çok daha fazla sayıda
düşünen insanlara ihtiyacımız vardır.
Düşünmek Goethe’nin dediği gibi kolay bir
beceri değildir, düşünmenin önünde çeşitli engeller vardır, en büyük engel
öncelikle duygularımızdır. Sevmek ya da aşık olmak, duygularımızın bir fikre
kapılıp peşinden sürüklenmesi mantıklı düşünme sürecini engeller. İkinci en
büyük engel dogmalar, ön yargılar ve boş inançlardır. Bunlara esir olan
insanlar da düşünmektense kendilerini kapattıkları bu hapishanelerde yaşamayı
gerçek sanırlar. Bir başka engel tembelliktir, çoğu insan sıkıya gelince
düşünme sürecini yarıda kesip kaderlerine razı olurlar. Çağımızdaki en büyük
engel de bence propaganda ve reklamlardır. İnsan kuvvetli bir etki altında, bir
şeyin, iyi, ucuz vs. olduğuna inandığı zaman ona alışır ve bir daha
düşünmek istemez.
*
Düşünmeyi geliştirmenin bazı yolları ise meselenin tüm parçalarının üstünden
birkaç kere geçmek, sorunun bir tablo gibi kafamızda oluşmasını sağlamak, acele
hüküm vermekten kaçmak ve aklımıza ilk gelen fikre takılıp kalmamak olmalıdır.
Kimi zaman sorundaki ayrıntıların yerini değiştirerek, kimi zaman da soruna
bakış açımızı değiştirerek doğru çözüme ulaşmayı denemeliyiz. Başkalarının bu
soruna getirdiği çözümler varsa onları incelemeli, egomuza rağmen bize
yarayacak kısımlarını kullanabilmeliyiz.
*
Briç bir düşünme oyunudur. Descartes’in dediği gibi “Düşünüyorum o halde
varım”.
24 Aralık 2006 Faik Falay, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder