31 Ekim 2012 Çarşamba

Çıraklıktan Ustalığa Geçiş

Yetişkin her insanın içinde
oyun oynamak isteyen bir çocuk saklıdır.
Friedrich Nietzsche

*****
GÜNÜN İÇİNDEKİ
Bu bağışlanmak isteği de
Nerden çıktı şimdi?
Cam gerisinde bir başına,
Şu kumrunun gözleri,
Yeşille karmakarışık,
Bir türlü anlayamıyorum..
 *
Bu bağışlanmak isteği de
Nerden çıktı şimdi?
Bir ömür boyu
Birbirimizi görmediğimiz
Bu güzel başım
Ve sanki bir inada
Yürütüp getirdiğim bu ayaklar
Ve nedense her sarhoşluğumda
Bakıp da özür dilediğim bu ellerim
Bugün benden ayrı ve uzak
Ve güzel güneşe gülüyorlar.
Fena yakalandım bu sabah
Göğün mavisine...

Müştak Erenus
******
ÇIRAKLIKTAN USTALIĞA GEÇİŞ
Nehir kenarında bir kavak ağacı varmış. 10 yılda epey gelişmiş.
O  bahar yanında bir kabak çiçeğinin açtığını görmüş, Her gün kabak çiçeğini izliyormuş.
Bir kaç ayda kabak çiçeği hızla büyümüş ve kavak ağacının boyuna ulaşmış.
Kabak çiçeği  kavak ağacına bakarak ‘senin on küsur yılda geldiğin yere ben 3-4 ayda geldim işte’ diye  övünürmüş.
Sonunda yaz geçmiş, sonbahar bitmiş, kış gelmiş.  Kabak da ömrünün sonuna varmış.
*
Bu yıl Avrupa şampiyonasında açık takımlarda İtalya 20. defa şampiyon oldu. İtalya’nın 2. maçı bizim takımlaydı. Süleyman Kolata – İsmail Kandemir’e karşı Norberto Bocchi ile oynayan Agustin Madala diye genç bir çocuktu. Garozzo zamanından kalma dostum Dano de Falco’ya sordum kim bu genç diye. ‘1988 doğumlu, çok iyi bir briççi olacak ‘dedi. ‘Geleceğin Belladonna’sı bu olacak’ diye ekledi. Çeşitli maçlarda çocuğu izledim inanılmaz disiplinli ve düzgün oynuyordu.
*
Türkiye’de gençleri gençlerle eşleştiriyoruz. Dünyada özel yetenekli gençleri bir eksper yanına alır,  onun çıraklıktan kalfalığa, oradan da ustalığa geçişini sağlar. Bugün briç dünyasının tepesindeki kişilerden olan Amerikalı Bob Hamman’ı zayıf iki majörü icad eden Schenken yetiştirmişti. İtalyan Garozzo günümüzün İtalyan oyuncularının çoğunu yetiştiren, modern İtalyan oyun sistemlerini oluşturan ustadır. Tarihimizde de değişik zanaat ustaları kendi alanlarında ilgilenen gençleri yatiştirmeyi yaşam hedefleri olarak kabul ederlerdi. O sayede pek çok usta yetişti. Tabii bu çalışmalarda çırak olan kişi ustanın stilini benimsemesi, oyun tekniğini kavraması, ustanın iç sesinin ne zaman, ne söylediğini,  neden söylediğini kavraması gerekir. Bütün bunlar biraz zaman alacaktır.
*
Bana acı veren bizdeki bazı gençlerin kabak çiçeği olmaları, gerekli zamana pek sıcak bakmayıp, ben yetiştim, artık ustayım diye davranmaya başlamalarıdır. 

25 Temmuz 2010 Faik Falay, Cumhuriyet

28 Ekim 2012 Pazar

Dano DE FALCO

Kürdili hicazkar saz semai Hilal Çalıkoğlu
http://www.youtube.com/watch?v=v9M7ISYROUc
*****
ALFRED DE VİGNY  
* Çok defa korku, yalan söylemeyi öğretir.
* Dilde söylenmesi ve yerinde kullanılması en güç kelime ben'dir.
* Kendisinden bir şey öğrenilemeyecek tek insan yoktur.

'vikipedi'  Fransız şair, oyun ve roman yazarı.  1797-1863
Romantizmin temsilcisi. Edebiyat için ordudan ayrıldı.  Hüzünlü bir evlilikten sonra bir köy evine yerleşti. 1845 yılında Fransız Akademisi' ne seçildi. Şiirlerinde doğanın ve insanların umarsızlığı ve karamsar düşünceler belirgindir.  
*****                                  
GÜLER  YÜZ
Aristoteles ders esnasında öğrencilerinden birine konuyu en ince ayrıntısına kadar
izah ettikten sonra:
-Anladın mı? diye sorar.
-Evet, der öğrencisi.
Aristoteles:
-Ama sende anladığına dair bir işaret göremiyorum.
-O işaret nedir diye sorar öğrenci.
-Güler yüz evladım güler yüz. Anlamış olsaydın sevinirdin.
felsefe kulübü
*****
SEN VE GÖKYÜZÜ
Bir güzelim sensin, bir de gökyüzü,
Gerisi denizler ötesi, hepsi.
Gökyüzüyüm gündüzüyle, gecesiyle,
Sen güzelim aşkıyla, neşesiyle
Uyumlu, esgin, el ele, ikiniz,
Mutlarla bezer, gönendirirsiniz
Ömrümü, kıyısında bir akşamın.
*
Bu kutlu anlarında yaşamamın
Solumayı bile unutuyorum;
Sanki ölümsüzlüğü tutuyorum!
Ya o gökyüzü; öylesine mavi
Üstümüzde, öylesine ebedi
O gökyüzü ve öylesine gerçek;
Büyük, büyük, büyük, kocaman çiçek...
Ahmet Muhip Dıranas
*****

DANO DE FALCO
En iyi İtalyan briç oyuncularından biri.
Bilgisayar şirketi yöneticisi.
Rovetta Bergamo' da 1943 yılında doğdu.  Soldano Padua'da yaşıyor.

5 kez 1973- 1974- 1979- 1999-2001  dünya şampiyonu oldu.
Dano DE FALCO, efsanevi Mavi Takım  üyesiydi.
İki kez  Avrupa Şampiyonasını ikinci sırada tamamladı.
Olimpiyat  2000 de bir gümüş madalya, Kış Olimpiyat Oyunları 'nda bir bronz madalya kazandı.
1997 yılında Şampiyonlar Kupası ilk Dünya Ulus ötesi Takımlar birinciliğini  kazandı.
6 Açık Takım Şampiyonası ve 6  İtalya kupası kazandı.
Dünya Grand Master ünvanı vardır.
Bbo niki: smispi
Kaynak: infobridge.it

26 Ekim 2012 Cuma

Duplike Briç

görsel.  fineartamerika
*****    
Francis Goya - Russian Waltz
http://www.youtube.com/watch?v=2zGlFIcjad8
*****                         
Kişi, bütün gün ne düşünüyorsa odur.
Ralph Waldo Emerson
*****
YAĞMURUN ELLERİ

Küçücük bir bakışın
Çözer beni kolayca
Kenetlenmiş yapraklar gibi
Sımsıkı kapanmış olsam
*
Yaprak yaprak açtırırsın
İlkyaz nasıl açtırırsa
İlk gülünü gizem dolu
Hünerli bir dokunuşla
*
Hiç kimsenin yağmurun bile
Böyle küçük elleri yoktur
Bütün güllerden derin
Bir sesi var gözlerinin
*
Baş edilmez o gergin
Kırılganlığınla senin
Her solukta sonsuzluk
Ve ölüm…
e.e.Cummings, Türkçesi: Barış Pirhasan
*****
DUPLİKE BRİÇ

DUPLİKE BRİÇ’İN FARKI NEDİR?
Duplike briçte oyunun kendisi sizin de bildiğiniz briç oyunundan farklı değildir. Normal briç oyununuzu oynarsınız. Ancak oyunun sonunda skor, aldığınız TOPLAM PUANLAR’la değil de, performansınızı başkalarınınki ile mukayese imkanı veren ve MATCHPOINT (MP) tabir edilen değişik bir puan türü ile ölçülür.

Oyuna duplike (duplicate) denmesinin sebebi sizin oynadığınız elin, aynı anda ve benzer şartlarda, başka masalarda da oynanacak (ya da oynanıyor) olmasındandır. Rober bricinde oyunda kazanmanız, büyük ölçüde size dağıtılacak yüksek puanlı ellerin sayısına bağlıdır. Duplike briçte ise zaferi sadece gelen iyi ellerin size sağladığı avantaj değil, bütün ellerde göstereceğiniz (mukayeseli) deklarasyon ve oynama ustalığınız belirler.
Duplike briçte ustalaştıkça, bu müsabaka şekline daha fazla uyum sağlayacak stratejiler geliştirebilirsiniz.
*
DUPLİKE BRİÇ TURNUVALARINDA “HAREKET”
Ortağınızla birlikte bir duplike briç turnuvasına katılırsanız, size bir masa numarası ve bir yön (Kuzey-Güney veya Doğu-Batı) verilecektir. Salondaki masalarda her masanın numarası belirtilmiş ve yönler işaretlenmiş olacaktır. Size bir de “müsabık çift” numarası verilecektir.

3 ile 6 masa aralığında bir turnuva HOWELL adı verilen bir dolaşım tekniği ile oynanır. Çiftler verilecek dolaşım kağıtlarına göre haraket edecektir. Çift numarası yine bu dolaşım kağıdında belirtilmiştir.

7 ve daha fazla masalı turnuvalarda MITCHELL dolaşım tekniğini uygulamak daha pratiktir. Bu dolaşım tekniğinde çift numaranız oyuna başladığınız masanın numarasıdır. Eğer Kuzey-Güney oynuyorsanız, turnuva boyunca başladığınız masada kalırsınız. İlk Doğu-Batı çifti ile 2−4 arası el oynadıktan sonra, rakipleriniz ve oynamanız gereken eller değişir ve turnuvanın yeni bir turu başlar. Eğer turnuvaya Doğu-Batı çifti olarak başladınızsa, her tur bitiminde bir üst numaralı masaya gideceksiniz demektir. O masada oynadığınız boardlar ise bir alt numarlı masaya gidecektir. Bunu sağlamak sabit oturacak olan Kuzey-Güney çiftinin görevidir.
Bir duplike briç turnuvasında genellikle 5−13 çifte karşı 20−28 değişik el oynarsınız. Oyuncuların masalar arasındaki hareketleri konusunda ön bilgi sahibi olmanıza gerek yoktur. Turnuva Direktörü hem oyuncuların hem de ellerin masalar arasındaki hareketlerini yönetir. Bütün yapmanız gereken masanıza gelen rakiplerle, masada bulacağınız elleri oynamaktan ibarettir.
*
FİNAL SKORLARIN HESAPLANMASI
Turnuva bitince, gezici skor kartlarındaki kayıtlar kullanılarak, her el için müsabık çiftlerin kazandığı MP’ler hesaplanır. Her elde daha yüksek puan aldığınız rakip çift başına (1), aynı puanı aldığınız rakip çift başına da (1/2) MP kazanırsınız. 7 masalık bir turnuvada, herhangi bir elden kazanabileceğiniz maksimum puan 6’dır (yendiğiniz her rakip çift için 1 puan)… masa puan averajı ise 3 puan olur.

Sizin aldığınız sonuçlar sadece sizinle aynı elleri, sizinle aynı yönde oturarak oynayan diğer çiftlerin aldıkları neticelerle karşılaştırılır.
*
Puanlama bitince, Direktör her çiftin aldığı MP’leri toplar ve çiftleri aldıkları toplam puan sayılarına göre sıralar.
Eğer 7 masalık bir turnuvada toplam 28 el oynadıysanız, turnuvanın averaj MP skoru 84’ dür (=3X28). Oyuncular bu averaj skoru “%50 oyun” tabir ederler: eğer siz %60’ı yakaladınızsa turnuvayı kazanmış olma şansınız çok yüksektir: %55 genellikle bir ikincilik veya üçüncülük getirir.
 “ferudun cangurus- ankerium.com”

24 Ekim 2012 Çarşamba

Başarısızlığın Nedenleri

görsel. flickr  
***
GEL GÖR  Kİ...
Baba oğul birlikte dünyanın sayılı büyük akvaryumlarından birine gittiler.
Sırasıyla pencerelerden deniz canlılarını seyrettiler.
Küçüğünden büyüğüne, sakininden, saldırganına çeşit çeşit canlılar gördüler.

İsimlerini okudular, cisimlerine şaştılar.

Derken... "Dünyanın en vahşi hayvanı" yazan sonuncu pencereye geldiler.
Ve iyiden iyiye merak ettiler.
Pencereye dayandılar, baktılar, baktılar.
Önce pek bir şey göremediler! Sanki karanlık gibiydi camlar.
Pencerede kendi yüzlerini gördüklerinde... hafifçe ürperdiler...
Yaşamlarını gözden geçirmek üzere usulca evlerine gittiler!
Denizce
**
BU RÜZGAR
Bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek.
Gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek.
Bir gün, bir gün var ki, günden güne gerçek,
Çatır çatır servi, çıtır çıtır böcek.
Çek ciğerlerine, bir nefes daha çek,
Bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek...
Ziya Osman Saba

**
BAŞARISIZLIĞIN NEDENLERİ
1.Kötü kalıtımsal geçmiş
Bu durumda yapacak bir şey yoktur.
2. Amaç eksikliği
Kesin bir amacı olmayanlar için başarı ümidi yoktur.
3. Sıradanlığın üzerine çıkma hırsı yetersizliği
Hayatta ilerlemeyi bile istemeyecek kadar ilgisiz olanlara önerilebilecek bir şey yoktur.
4.  Yetersiz eğitim
En eğitimli kişiler, kendilerini eğiten kişilerdir. Bir insanı eğitimli yapmak için üniversite derecesinden çok daha fazlası gerekir. Eğitim fazla bilgiden değil, etkin ve ısrarlı bir şekilde uygulanan bilgiden oluşmaktadır.
5. Yetersiz disiplin
Disiplin kendi kendini kontrol ile gelir. Bu da demektir ki, insan bütün olumsuz özelliklerini kontrol etmeyi bilmelidir. Aynanın karşısına geçerek en iyi arkadaşınızı ve en kötü düşmanınızı aynı anda görebilirsiniz.
6. Sağlığın kötü olması
Bu durumda çalışmak için sağlığın düzelmesini beklemek gerekir. Aksi taktirde iyiyi yapmak isterken kötüye daha yakın olursunuz.
7. Çocukluktaki elverişsiz çevre etkileri
Bazen gerçekten kötü etkiler bırakabilir.
Ama aşılması için bir psikiyatristin desteği faydalı olabilir
8. Erteleme
En yaygın başarısızlık nedenlerinden biridir. Çoğumuz önemli bir şeyi yapmak için "doğru zamanı" bekliyoruzdur. Aman beklemeyin; çünkü zaman hiç "doğru" olmayacaktır. Bulunduğunuz yerden başlayın ve elinizin altında hangi araç varsa onunla çalışın. Unutmayın, yol boyunca daha iyi araçlar bulursunuz.
9. Israr etmeme
Çoğumuz başladığımız her şeyde iyi başlayıcılar, ama kötü tamamlayıcılarızdır. Israrcılığı parolası haline getiren bir insan, "eski dostu" olan başarısızlığın sonunda yorulup uzaklaştığını görür. Başarısızlık, ısrarcılıkla başa çıkamaz.
10. Olumsuz kişilik
Olumsuz kişiliği ile diğerlerinin nefretini kazanan kişi için hiçbir başarı umudu yoktur.
11. Cinsel isteğin kontrol edilememesi
Bu enerji insanları harekete sürükleyen en güçlü uyarandır. Heyecanların en güçlüsü olduğu için dönüştürme yoluyla kontrol edilmeli ve başka kanallara yöneltilmelidir.
12. Kontrolsüz arzu
Karşılığı olmayan bir konuda kontrolsüz olarak duyulan arzu ve hırs, insana yanlış yaptırır.
13. İyi belirlenmemiş karar gücü eksikliği
Başarıya ulaşanlar bir an önce karar verir. Ancak kararlarını değiştirecek olurlarsa bunu çok yavaş yaparlar.
14. Korkular
İnsanın güncel hayatta karşısına çıkan altı temel korkudan biri ya da daha fazlası, başarısızlığın anahtarıdır.
15. Evlilikte yanlış eş seçimi
Başarısız bir özel hayat, ister istemez iş hayatını da etkiler.
16. Aşırı tedbirli olmak
Riske girmeyen insanlar, genellikle diğerlerinin seçiminden arta kalanla yetinmek zorunda kalırlar. Aşırı tedbir de tedbirsizlik kadar kötüdür. Her ikisi de uzak durulması gereken aşırılıklardır. Hayatın kendisi şans ögeleriyle doludur.
17. İş hayatında yanlış ortak seçimi
En çok yakın bağlantılar kurduğumuz kişileri taklit etmeye değecek birini seçmek daha doğru olur.
18. Batıl inanç ve önyargı
Bir tür korkudur. Ayrıca cahillik işaretidir. Başarılı insanlar açık fikirlidir ve hiçbir şeyden korkmazlar.
19. Yanlış iş seçimi
Kendine uygun olmayan ya da sevmediği bir işi yapan insan için başarı sadece rüyalarındadır.
20. Çaba yoğunluğu eksikliği
Bir amaç sadece uğrunda çabalayanlar için başarı getirir.
21. Savurganlık
Savurgan insan başarılı olamaz. Çünkü daima yoksulluk korkusuyla yaşarlar. Kişisel hizmet pazarlamasındaki bankadaki para insana cesaret verir.
22. İstek eksikliği
İsteği olmayan kişi ikna edici olamaz.
23. Hoşgörüsüzlük
Hoşgörüsüzlük, insanın artık bilgi almayı bıraktığını gösterir. En zararlı şekilleri, dinsel, ırksal ve siyasal fikir farklılıklarına karşı gösterilenidir.
24. Ölçüsüzlük
En yıkıcı aşırıya kaçma şekilleri yeme, içme ve cinsel faaliyetlerle ilgili olanıdır. Bunların herhangi birinde ölçüsüzlük başarı için ölümcüldür.
25. İşbirliği yapma yetersizliği
Takım çalışmasını bilmeyen ve işini paylaşamayanlar için başarısızlık tanıdık hale getirir
26. Çaba göstermeden elde edilen güç
Çabuk zenginlik, yoksulluktan çok daha tehlikelidir.
27. Kasıtlı sahtekarlık
Unutmamak gerekir ki, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. "Al takke ver külah" mantığının sökmediği yerde demir parmaklıklar başlar.
28. Kendini beğenme ve kibir
"Ben iyiyim" diyen kişi için başarı ancak Kaf Dağı'nın ardındadır. Ve ona orayı kendisinden daha iyi bir bilenden başkası gösteremez.
29. Düşünmek yerine tahmin etme
Rakamlar bazen insan zekasının çok ötesindedir. "Bu böyle olur" değil, "Bunu böyle yaptığım takdirde bunu elde ederim" diye düşünmek gerekir.
30. Sermaye yetersizliği
Hatalarını örten, işlerinde kendilerini taşıyacak yeterli sermayeye sahip olmayanlar için başarısızlık yaygındır.
31. Diğer
“denizce”

22 Ekim 2012 Pazartesi

Zararlı Sevgi

İnternet Arkadaşlığı:
İnternetten tanıştığın biriyle yaptığın buluşmalar McDonalds menüleri gibi.
Fotoğrafta daha büyük ve daha lezzetli görünüyorlar. 
Ne zaman biriyle buluşsam, 
Big Mac'te yaşadığım aldatmacanın aynısını yaşıyorum. 
“martin, piktobet”
*****
ISSIZ
özlem, eskiten acı
zaman ölüm ve yaşam
içimin uslanmaz sarkacı
*
aklımda mührü gözlerinin
içimde nar çiçeği anılar
canıma batıyor bu cam kırıkları
 *
ben sana aynaydım sen bana su
ah şimdi günlerim
ürkek serçe uykusu
 *
ok gibi atıyorum seni
her gün kendimden biraz daha uzağa
ne yapsam sana varıyor yollarım
 *
ses yoktur uyuduğun sularda
renkler silinmiş, susturulmuştur her türkü
nasıl da üşütür bizi yalnızlık
 *
gel içimin saatini yeniden kur
ikimiz için başka rüya bulalım
orada ölümün rüzgarı esmesin hiç
 *
senin olduğun yerden doğar
esrik bir düşün en güzel günü
bilirim yıldızları söndürür terk etmenin hüznü  
Aslı Durak
**
ZARARLI SEVGİ
Zaman zaman gazetelerde yer alır, sevgilisiyle barışmak isteği geri çevrilince, bana yar olmayanı kimseye yar etmem deyip kurşunladı tarzında haberler. Peki bu nasıl bir sevgidir ki sevdiğine zarar vermek duygusu, kendisine zarar vermek dahil tüm duygularını bastırıyor ve öldürmeye kadar giden bir süreci başlatıyor.
*
Briçte güzel bir el gelmesi gibi, bu eli bizim oynamamız lazım diye düşünüyorsunuz ama rakipler sizi rahat bırakmıyor, ortaktan da destek yok, kendi başınıza üç seviyesine kadar kompetisyonu sürdürüyorsunuz ama rakibin kozu sizden büyük ve onlar da üçe çıkıyorlar, bu bahçe benim bahçem sizin burada ne işiniz var diyerek kontr atıyorsunuz ve yapıyorlar!

*
Türklerde sevmek duygusuyla sahiplenmek duygusu birbirlerine çok yakın iki duygu galiba. Sevdiğimizi aynı zamanda bizim malımız zannediyoruz, malımız elimizden gittiği zaman da tüm düşünce sistemimiz bir elektrik kontağıyla devreden çıkıyor.
*
Briçte kazanmanın formülü kazanamıyorsan en az kaybetmekle ölçülür. Karar verme sürecinde kimi zaman yalnız kazanmayı değil en az kaybetmeyi hedeflemek gerekir. Gelen el rakipler için şanslı bir durum gösteriyorsa, bu elde bir şeyler kazanmamız, hanemize sayı yazmamız mümkün değilse rakibin hanesine en küçük sayıyı yazdırmak uzun vadeli başarının temelidir. Bunu iyi becerenler briçte üst sıralarda yer alırlar.
28 Ekim 2007  Faik Falay, Cumhuriyet, kısaltılmıştır.

19 Ekim 2012 Cuma

Masada Davranışlar Nasıl Olmalıdır?

-  Bilgisizlik neden kötüdür? 
-  Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken,
hepsinin kendisinde toplandığını sanır da ondan..
Platon - Şölen
****
DAL 
Dal sallanır ya
Uçunca kuşlar,
Sallandı içimdeki mavi çizgi,
Konan bir sevgi var.
*
Nasıl yağarsa yağsın
Yağmurla kar,
Papatya dimdik,
Direnişinde sevgim var.
 *
Yüreğim karmakarışık,
Hem geniş hem dar,
Sen uzakken bile,
Seven yakınlığın var.
 *
Saklar çoğaltır seni
Bu küçücük nar,
Bir tanesiydi sevmek,
Şimdi bin tanesi var...
Fazıl Hüsnü Dağlarca
****
MASADA DAVRANIŞLAR NASIL OLMALIDIR?
Briç masasına oturan herkes eğlenceli vakit geçirmek ve briçten keyif almak ister. Bu hususun sağlanması, oyunu oynayan ve seyreden kişilerin davranışlarına bağlıdır. Uygun davranışlar sergilemek, bricin keyfini artırırken, oyuncunun kalitesi hakkında da gerçek ipuçları verecektir.
Masada
1. Temiz ve iyi bir kıyafet, sizin imajınızı yükseltirken masadaki dostlarınızın size olan saygısını artıracaktır.
2. Sandalyede dik oturulmalı, geriye ya da yana kaykılmamalı ve bacak bacak üstüne atılmamalıdır.
3. Nezaket ve hoşgörü iyi bricin esasıdır. Rakiplere ve ortağa davranışlar görgü kurallarına uygun olmalıdır.
4. Brice yeni başlayanların rahatlaması, sağlanır. Tecrübesizlikleri hissettirilmez, hataları abartılmaz.
5. Sevimli, ilgili ve masaya değer verdiğini belli  eden bir yüz ifadesi taşınmalı, asık bir suratla masada oturulmamalıdır.
6. Kartlar dağıtılma işi bittikten sonra ele alınmalı ve düzenle yerleştirilmelidir. Artırmalar ya da oyun esnasında ilk plânda görünmeyen, bir başkasının altına saklanmış bir kartın sonradan ortaya çıkışı hoş olmayan durumlara neden olabilir.
7. Eldeki kartların rakipler tarafından görünmesini engellemek için kartlar gövdeye yakın ve yüksekçe tutulmalıdır. Brice yeni başlayanlar, nedense kartlarını çok aşağıda ve önde, adeta herkesten yardım istercesine açıkta tutarlar.
8. Briç masasında sessizlik esastır. Gereksiz konuşmalar, sohbetler yapılmaz.
9. Yüksek sesle konuşulmamalıdır, asla  bağırılmamalıdır.
10. Masayı neşelendirici, atmosferi değiştirici şakaların zararı yoktur.
11. Oyun başlarken rakipleri selamlamak, kısaca hâl ve hatır sormak adettir.
12. Oyuna kesintisiz ilgi gösterilmelidir. Seyircilerle konuşmaya dalmak, oyun/briç harici işlerle ilgilenmek iyi değildir.
13. Çok acil olmadıkça oyunu terk etmek ya da sigara içmek benzeri bahanelerle masadan ayrılmak hoş değildir.
14. Masada (konuşurken ve oynarken) başkalarının zamanını çalmamaya dikkat edilmelidir. Dağıtılan kartlar süratle ele alınmalı, hızla yerleştirilmeli, el değerlendirmesi için makul bir süre düşünüldükten sonra en kısa zamanda ilk kartın açılışı (lead) yapılarak oyun başlatılmalıdır.
15. Masada dikkat dağıtıcı eylemler yapılmaz. Briç harici bir başka konuyla uğraşılmaz, örneğin yemek yenilmez.

Artırmalar sürerken
1. Bir konuşma, sadece seviye ve rengi tanımlayan 2 kelimeden meydana gelir; 1 Trefli, 2 Karo gibi. Denominasyon (renk) yerine kabul edilmiş Trefli, Karo, Kör, Pik ve NT kelimelerinden bir başkası, örneğin sinek, kupa ya da maça gibi kelimelerin kullanılması hoş değildir.
2. Konuşmalar, normal ses tonu ve vurgusuyla yapılır. Söylenen kelimelere kuvvet ya da zayıflık anlamı kazandırmak amacıyla sesin tonu ya da kelimenin vurgusu alçaltılıp yükseltilemez. Örneğin 1 Trefli denir, 1 Treeefliii şeklinde kelimeler uzatılmaz.
3. Konuşmalar, yan masalardan duyulmayacak ses tonuyla yapılmalıdır. Bu amaçla konuşma kutuları (Bidding Box) mutlaka temin edilmeli ve kullanılmalıdır.
4. Ortağın ya da rakiplerin konuşmalarına karşı mimikler gösterilmez, ne anlamda olursa olsun vücut dili kullanılmaz (memnuniyet, onay, red, kuvvet, zayıflık v.b.). Rakibin açtığı renk sizde 8 adet ise aşırı sevinç gösterilmez ve oyunun sonucunu belirtici küçümseyici ifadeler takınılmaz.
5. Ortağa asla bağırılmaz, konuşmaları hatalı olsa dahi rakiplerin yanında ortağı tenkit edici konuşmalar yapılmaz.
6. Rakiplerin konuşmalarına ve oyununa karışılmaz.
7. Öğrenmek için bir konu sorulmadıkça, ders verircesine bilgiçlik taslanmamalıdır.
8. Konuşmalar sürerken eli zayıf ya da kuvvetli göstermek amacıyla uzun sürelerle düşünülerek oyunun hızı ve akışı (tempo) değiştirilmez.
9. Gereksiz, yersiz ve anlamsız ve de en kötüsü ortağı ikaz edici ya da ona bilgi aktarıcı anlamda sorular sormak hoş değildir.

Oynarken
1. Kartlar masaya yavaşça konur. Kartlar ses çıkartarak veya omuz seviyesinden sertçe vurarak oynanmaz.
2. Masa yumruklanmaz.
3. Oyun sırası gelmeden bir kart ele alınmaz.
4. Yer (Dummy) oyucusu, yerinden kalkmaz ve diğer ellere bakmaz.
5. Elde belirli bir kartın varlığını ima edercesine düşünüyormuşçasına tavır takınılmaz. Olabildiğince aynı süratte (tempo) oynamak gerekir.
6. Oyun bitince ortağın o eldeki oyun şekli tenkit edilmez. El bitmiştir ve o eldeki olaylar geride kalmıştır. Yeni elde yeni oyuna yoğunlaşmak gerekir. Ortağın eksiklikleri özel ortamlarda yapacağınız antrenman seanslarında kırıcı olmadan dile getirilmelidir.
7. Masada briç eli sonrası konuşmalar (post-mortem) iyi değildir, yapılmamalıdır.
8. Briç maçı sonlanınca briç ekibiyle (ortakla) bir araya gelmek ve oyunda karşılaşılmış enteresan elleri gözden geçirmek, gözden kaçan hususları pekiştirmek, rakiplerin sistem ve oyun şekillerini irdelemek iyidir.
9. Briç maçı sonrasında civardaki tecrübeli oyuncuların görüşlerine başvurmakta hiçbir mahzur yoktur.

Seyirciler
1. Seyirci sadece tek bir oyuncunun elini seyredebilir.
2. Seyirci konuşmalara ya da oyuna karışamaz, akıl veremez, önerilerde bulunamaz.
3. Seyirci oyun ya da konuşmalar esnasında eğilerek ya da yerinden kalkarak diğer oyuncuların ellerine bakamaz.
4. Seyirci masaya oturunca hangi takımın seyircisi olduğunu beyan eder. Seyircinin yapacağı hatalar nedeniyle takımına ceza verilebilir.
“emin yaykın, sorularda briç”
görsel: flickr

18 Ekim 2012 Perşembe

Cesaretlendirmek

görsel.fineartamerica
***
Çıktığın basamakların unutulmasındandır,
son basamaktaki yalnızlığın.
 felsefe kulübü
***
ÜÇ GENCİN KALBİ

Bir gemici tanırım,

Kalbini bir limanda bırakmış,

Ya kaybolursa?
Ağlar çocukluğundaki gibi,
Kalbini almaya gidecek hâlâ..
 *
Bir oğlan tanırım,
Derin yeşil gözlü,
Gönlü güney denizlerinin dibi,
Kalbi ise yerinde.
Birine vermeye gidecek,
Bir gemi arar durur
Bulutlardan.
 *
Bir şair tanırım,
Onunki içler acısı,
Kalbini asla vermemiş,
Çalmışlar,
Kalbi eski bir efsanede saklı...
Ece Ayhan
***
CESARETLENDİRMEK
Müzik öğretmenimiz kim bir şarkı çalıyor ya da söylüyor ve hata yapıyorsa, “Hataya aldırma devam et” anlamında bir işaret yapıyordu.
“Yalnızca yapın, çekinmeden, yanlış yapmaktan korkmayıp, yalnızca yapın” diyordu ve sonra da bu sözlerinin anlamını açıklıyordu:
“İnsanoğlu neyi nasıl yapacağını ancak yaparak bulur, yaparak öğrenir” diyordu. “Yanlış yapmaktan korkan insan hiçbir iş yapamaz, yalnızca hareketsiz durur. İnsan hata yaparak öğrenir. Yaptığı en başarılı işini ise, yanlış yapmaktan korkmadığı anında gerçekleştirir.”
*
Biz, böyle bir yaklaşımı daha önce hiç görmemiştik. Tüm okul yaşamımız boyunca öğretmenlerimiz ve büyük sınıflardaki ağabeylerimiz, ablalarımız hep, bizim yanlışlarımızı yüzümüze vurmakla ve onları düzeltmekle uğraşmışlardı. Hatasız bir yaşam sürmemiz, dersler sırasında hiç hata yapmamamız konusunda üzerimizde güçlü bir baskı vardı. Bu baskı nedeniyle ise bir şey yapmaktan, bir şey söylemekten çekiniyor, korkuyorduk. Fakat öğretmenimiz bize değişik bir şey söylüyordu:
İnsanın hata yapa yapa, hata yapmayı doğal kabul ederek doğru ve güzeli yapmayı öğreneceğini söylüyordu.
*
Hiç unutmuyorum, son sınavda flütle bir parçayı çalıyordum ve hata yapmıştım. “Devam et” işareti yaptı. Yine  hata yaptım. Bize sağladığı tüm rahatlığa karşın iki damla yaş alnımdan süzüldü. Çalmaya devam ettim ve yine hata yaptım. Öğretmenim “Hata yapman önemli değil, geçeceksin, yeter ki yalnızca hata yapmaktan korkmadan çal” dedi. Parçayı baştan aldım ve hiç hatasız çaldım.
O andan sonra yaşamımda hata yapmaktan korkmuyorum. Hata yaptığım zaman küçük görülmekten, başkalarının olumsuz düşüncelerinden etkilenmiyorum.
Yaşamınızın bir anında sizi hatalarınızla barıştıracak öğretmenlerle karşılaşmanızı dilerim.
“denizce”

16 Ekim 2012 Salı

Kurnazlık

                                                                                        
Kurnazlık,
geri kalmış toplumlara özgüdür.
Zülfü Livaneli
*****

HAZIRLANDIN DİYELİM
hazırlandın diyelim bir yolculuğa
“bu, yalnızlığı da olabilir” diyor birisi
dayanıklı mısın bakalım
silahın nedir
ilkin asfalt ve beton
bir bakarsın önün ardın su kesilir
yüzme de bilmezsin ayrıca
*
“çocukluktan kalma şeyler bunlar”
diyor matrağa düşkün biri
“nasıl olsa yenilir”
Oysa kavradığım her şeyin adını bilmek
biraz bunaltıyor beni
örneğin bir atom santrali projesi
Hollanda’daki bir caz konseri
öleceğimi biliyorum nasıl olsa
ama gölgemi önüme düşürüyor
güneş önümden gelirken
şaşırıyorum gövdemi
*
matrağa alışkınım aslında ama
ille kayayı delen incir,
suları aşan gemi!
Turgut Uyar
*****
KURNAZLIK ve TOPLUM
Almanya'nın geniş otobanlarında yol alıyorduk. Baktım, otomobiller yavaşlıyor ve yolun iki yanına diziliyorlar, orta şerit boş kalıyor.
Ne olduğunu anlamadım ama biz de öyle yaptık. Beklemeye başladık.
Yolun ortası bomboş ama hiç kimse oraya direksiyon kırmıyor.
Kuyrukta sakin sakin bekliyor.
Biraz sonra durumu öğrendik. İleride bir kaza olmuş, yol tıkanmış.

Böyle durumlarda Alman sürücüler fermuar ilkesini uygular ve iki yana çekilerek yolu polisler, ambulanslar ve çekiciler için serbest bırakırmış.
Gerçekten de biraz sonra o bomboş yoldan polis arabaları ve ambulanslar neredeyse iki yüz kilometre süratle geçip gitti. Önlerinde hiçbir engel yoktu.
Çok geçmeden yol açıldı, bütün araçlar hareket ederek gideceği yere vaktinde ulaştı.
Anlattığım; bir toplu zekâ örneğidir. Alman sürücüler bu toplu zekâya sahip oldukları için sorun daha çabuk çözüldü ve daha çabuk hareket ettiler.
Oysa hepsi tek tek kurnazlık etmeye çalışıp orta şeridi kullansaydı, otobanın tıkanıklığı saatlerce sürerdi ve hepsi zarar görürdü.
*
Bu örnekte görüldüğü gibi durmadan kurnazlık eden bireylerin oluşturduğu bir toplum iyi işlemez.
Çünkü kurnazlık, toplu çıkara, toplu zekâya aykırıdır. Bireylerin, dönen toplum çarkları içinde birer dişli olmayı kabul etmeleri gerekir. Zekâ bunu gerektirir ve çarklar ancak böyle işler.
*
Bir örnek daha vereyim:
Bin kişilik bir sinema salonunda yangın çıktığını düşünün.
Sinema müdürü anons ediyor, kimsenin paniğe kapılmamasını, ilk sıradan
başlayarak salonun boşaltılacağını, böylece herkesin kurtulacağını söylüyor.
Bu plana uyan herkes kurtulur.
Ama seyirciler bir an önce kendi canlarını kurtarmak için kapıya atılırlarsa büyük bir tepişme yaşanır ve üç beş kişi dışında herkes can verir.
*
Organize toplumlarla, geri kalmış toplumların temel farkı buradadır.
Geri kalmış toplumlar kurnaz bireylere, ileri toplumlar ise kurnazlığı aklına getirmeyen ve kurallara uyan yurttaşlara sahiptir.
Demokrasi de ancak böyle toplumlarda yürür.
Öbür türlüsü; en kurnaz olanın başa geçip kendi menfaatlerini toplum
menfaati olarak yutturmasından ibarettir.
Yani bir çeşit diktatörlüktür.
Unutmayın ki her zaman sizden daha kurnaz biri çıkar.
Gülnaz Kaplan “denizce”

14 Ekim 2012 Pazar

Takım Brici

Eduard Strauss - Hectograph, Polka schnell, op. 186
***
YAKLAŞIM FARKI 
Profesör, fakültenin en iyi iki öğrencisini kutlarken bir soru yöneltmiş:
- Eşkenar bir üçgenin iki köşesindesiniz. Üçüncü köşede de büyük bir ödül var. Yaklaşma kuralı ise; her hareketinizde kalan mesafenin yarısı kadar ilerleyip bir saniye durmak.
Başla komutundan sonra biri derhal harekete geçmiş ama diğeri yerinden bile kıpırdamamış. Profesör yerinden kıpırdamayana sormuş, o da:
- Bu kurala göre sonsuza kadar çabalasanız bile amaca ulaşmak mümkün  değil, diye cevap vermiş.
Bu kez hoca diğerine yönelmiş:
- Peki sen bu basit gerçeği bilmiyor musun, neden koşturup duruyorsun?
Öğrenci mutlu bir ifadeyle şöyle cevap vermiş:
- Tabii ki sonsuza kadar uğraşsam da ulaşamam, ama yeterince yaklaşabilirim.
"denizce"
***
AY
Sessiz arkadaşlığı ayın eşlik ediyor sana,
dalgın gözlerinin bugün toza dönüşmüş
bir bahçe ya da avluda onu son kez çözümlediği
-zamanın derinliğinde yitip gitmiş- o akşam
ya da geceden bu yana. Son kez mi?
Biliyorum, biri çıkıp şöyle diyebilir
günün birinde sana, tam da gerçeği söyleyerek:
Parlak ayı görmeyeceksin artık, tükettin
yazgının sana bağışladığı fırsatların toplamını.
Tüm pencerelerini açsan da dünyanın, boşuna.
çok geç artık. Onu bulamayacaksın bir daha.
Yaşamımız boyunca keşfeder ve unuturuz
o alışılmış güzelliğini gecenin. Biliriz,
göktedir hep ay. Oysa iyi bakmak gerekir ona.
Kim bilir, belki de sonuncusudur!
Jorge Luis Borges
*****
TAKIM BRİCİ
Sivil hayatta da uygulanması zorunlu bazı kavramları askerlik bize öğretir. İnsanların pek azı bu kavramları anlar ve uygular. Her zaman boş kalması gereken acil durum şeridini kendi yolu olarak kabul edip giden sürücüye yanlış yaptığını söylemek, sivil hayatta çok sık rastlanmaz ama askerlikte benzer bir olay karşısında buna mecbursunuz.
*
Bir takımsanız ve takımın başarısı için ter döküyorsanız kimse “sana ne, sen kendi işine bak” diyemez. Briçte takım olmak, disiplin ve herkesin üstüne düşeni en başarılı bir şekilde yapmasıyla sağlanabilir. Masada rakiplerinize karşı savaş verirken içerideki odada arkadaşlarınızın “ne yapayım içimden öyle geldi” brici oynaması, takım ruhunu zedeleyecektir. Önemli olan takımın başarısıdır ve herkes takımın başarısı için bireyselliğini aşmak zorundadır.
*
Takımı oluşturan bireylerin kendi bireysel çıkarı veya başarısı için takımın değerlerini ya da başarısını göz ardı etmesi o bireylerce oluşturulan topluluğun takım olma yolunda daha çok çalışması gerektiğini gösterir. Briç oynarken her zaman sizin kafanıza veya değerler sisteminize çok yakın bir ortağınız olmayabilir ancak takımınızın başarısı için masada tüm bireysel ilke ve değerlerinizi bir yana bırakıp takım olmaya mecbursunuz.
*
Dünyanın bir numaralı ortaklığı arasında gösterilen Amerikalı Meckstrott-Rodwell çiftinin briç dışında birlikte bir lokantada yan yana yemek yemeğe bile sıcak bakmadıkları anlatılınca hem hayret ettim hem de takım olabilmenin ne kadar önemli bir olgu olduğunu düşündüm.
02 Ekim 2005  Faik Falay, Cumhuriyet