21 Ekim 2018 Pazar

Veri İle Bilgi

Chris Gable - Clarinet Polka
***
Şehir,
halkın hep birlikte yalnız kaldığı bir yerdir.
Prochnow
***
EVLERİN NEFESİ PENCERE VE BALKON
Akgün Akova
      
Kapı evin ağzıdır. Pencere ise gözü! Balkon ise evin hiç kapanmayan çekmecesi. Balkonsuz ev vardır ama penceresiz ev kimin aklına gelir.
 *     

Pencereleri en çok şairler sever. Pencere yalnızca evlerin değil, bazı şiirlerin de gözü, hatta gözbebeğidir. Yannis Ritsos, "Barış, açılan pencereden ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye" der. Ritsos'un en sevdiği şairlerden Nazım Hikmet, sevdiği kadına yazdığı şiirlerinden birinde aşkı ve öfkeyi dizelere düşürür: "Ve hemen/fırlayarak yerimden/penceremde demirlere yapışarak/hürriyetin sütbeyaz maviliğine/sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım..."
 *     

Turgur Uyar, Türk şiirinin elmas dizeleriyle dolu olan "Göğe Bakma Durağı" şiirinde sevdiğine "Sayısız penceren vardı bir bir kapattım/Bana dönesin diye bir bir kapattım" diye yazar. Cevat Çapan, gözleriyle pencereden Şirket-i Hayriye vapurlarını izler. Orhan Veli ise bir başka pencere tutkunudur ve oradan kanatların peşine düşer: "Pencere, en iyisi pencere/Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa/Dört duvarı göreceğine."
 *     

Her pencerede biraz gözyaşı gizlidir.
Pencere bazen yaşam sevincidir.
Evin nefes alan yeridir balkonlar. Pencerenin tersine, iki boyutlu değil, üç boyutludur. Pencereler, balkonlar bir yana, biz bahçelerimizi otopark yapmaya başladığımızda yitirdik aslında mutluluğumuzu. Bize bahçelerimizi geri verin!
***
GÜLLERE HARCADIM BÜTÜN PARAMI
Güllere harcadım bütün paramı, yolumu yitirdim mavide. 
Göremezsem seni yarın, öldüm demektir; 
Solgun Mart göğü altında denizin açıklarında yatan bir ölü,

oyma süsünden ayrılıp, onun görüntüsünü 
pencerelerinde bırakıp gitmiş bir hayalet gemi gibi, 
bir elinde bir gül, öbür eliyse açık ve öne uzanmış
Henrik NORDBRANDT   (Çeviren: Murat Alpar)
***
VERİ İLE BİLGİ

Bir konuyla ilgili yüzlerce veri masanın üstünde dağınık bir vaziyette dağılmıştır. Zaman zaman aralarından parlak olanlar gözümüzü çeler ve onun işaret ettiğini gerçek kabul edip buna göre davranırız. Bunun bilimsel adı seçici algıdır. İnsanlar görmek istedikleri şeyleri görür ama gördüklerini yeterince analiz etmedikleri için yanlış sonuçlara ulaşmaları kaçınılmazdır. İnsanlar arası ilişkilerde de en temel sorun alanlarından biridir bu. “A hanımın evine gittim aman ne pasaklı kadın her şey ortalarda ve dağınık” diyenler orada gördüklerini hemen kategorize ederek o hanım hakkında yargıda bulunurlar. Verilerin doğru bir şekilde birleştirilmesi ve analiz edilmesiyle bilgi oluşur. Bizi sonuca götürmesi gereken araç veri değil bilgi olmalıdır. Çünkü veri bilgi kırıntısıdır, bazı şeyleri işaret eder ama gerçek bilgi çok daha kapsamlı olmalıdır. O hanım için böyle bir yargıda bulunmak için çok daha fazla veri desteğine gereksiniminiz vardır.
*
Briçte de çoğu zaman verileri kullanarak yola çıkarız. Bu verilerin bir bilgi oluşturup oluşturmadığını analiz etmek aklımıza gelmez. Rakibin bir pik diye üste konuştuğunu dikkate alarak karo asının onda olduğunu varsayarız. Ama o ana kadar elinde 12 puan görülmüşse, karo asının hala onda olmasını beklemenin düşük bir olasılık haline geldiğini nedense gözden kaçırırız. Beynimiz sürekli veri toplar, usta briççilerin beyni bu verileri birbirleriyle ilişkilendirir, başka verilerle mukayese eder, aralarında çelişki olup olmadığını kontrol eder ve sonuçta bilgiye ulaşır. Deneyimsiz briççiler ise verilerle bilgileri karıştırır, kimi zaman doğru noktaya varsalar da bilgiyi oluşturmakta bazı önemli verileri gözden kaçırdıklarından yanlış sonuçlara ulaşırlar. 


Bilgi gerçektir, veriler ise o gerçeğin ancak bir kısmını aydınlatan ışık huzmesi gibidir, o ışık huzmesinin ilk anda beyninizde yarattığı sinyali gerçekle karıştırmayın. Asıl gerçek çeşitli ışık huzmelerini zihninizde birleştirdiğinizde göreceğiniz resimdir. Bunu yapabilmek için de önce emek sonra da deneyim gerekir.

02 Nisan 2006  Faik Falay, Cumhuriyet

Hiç yorum yok: